Ne Kadar İleri Gidebilirsin? The Booth at the End


Şimdi kendine odaklan ve çok fazla istediğin şeyleri düşün? Dünyanın en zengini mi olmak istiyorsun? Tayyip, kameralar önünde üzerine asit dökülmüş gibi eriyip ölsün mü istiyorsun? Vücudundaki tüm mikroplardan kurtulmak mı istiyorsun? Ya da çok basit bir şekilde her sabah uyandığında kahvaltını hazır mı bulmak istiyorsun? Ya da işi zorlaştıralım; ölümsüz olmak mı istiyorsun? Hepsi mümkün, imkansızın olmadığı bir dünyadayız, evet. Senin tüm isteklerini gerçekleştirmene yardım edecek biri var: The Man (Adam)

Tek yapman gereken bu adamın karşısına geçip isteğini söylemen. O, sana bir görev verecek ve görevi tamamladığında isteğinin gerçekleştiğini göreceksin. Sadece bir şartı var: yaptığın görevi tüm ayrıntılarıyla adama anlatmak zorundasın. İşte bu kadar kolay.

Twitter'daki "Bana 20 gün eşlik edecek güzel bi' diziye ihtiyacım var. İç açıcı, ağlak olmayan, hatta komik. Hadi?" çağrıma cevap veren Nazlı'nın tavsiyesiyle The Booth at the End'i izledim. Hiç iç açıcı ya da komik olmasa da ilk bölümüyle kapılıverdim. Dizi, ortalama iki dakikalık bölümlerden oluşan bir internet dizisi. O yüzden toptan izlediğim için memnunum. İki sezonu izlemek toplamda hayatından dört saat alıyor yani.

Bir restoranın en köşe masasında defter ve kalemiyle oturan gizemli bir adam var. Onu bulan insanlara isteklerini gerçekleştirmek için görevler veriyor. Başlarda "ne alaka?" diyebiliyorsun ama izledikçe, olaylar birbirine bağlandıkça heyecan artıyor. Çocuğunun iyileşmesini isteyen bir baba, güzel olmak isteyen bir genç kadın, kocasının eve dönmesini isteyen bir ihtiyar... İsteklerin sınırı yok; peki ya yapmaları gereken görevler? Banka soymak, çocuk kaçırmak, birine işkence etmek, birkaç kişiyi ağlatmak... İnsanların ahlâklarını sorguluyor, ne kadar ileri gidebileceklerini gözlemlemek istiyor bu adam.

The Man'i tanrı olarak düşünenler de var, ama belki de sürekli uyup durduğumuz şeytanın kendisidir. Hatta dizide biraz da Faustus havası var, ancak the Man'de zorlama yok, ruhunu satmak yok; isteğinden vazgeçersen, görevi yapamayacağını anlarsan anlaşmadan her an cayabiliyorsun. Harika bir anlaşma, değil mi? Valla ortalama iki dakika süren bölümleriyle, konusuyla, mükemmele yakın oyunculuklarıyla beni epey etkiledi The Booth at the End. İzlersen haberim olsun.

Buranın pastırmalı sandviçlerinin çok iyi olduğunu duymuştum.

Hiç yorum yok:

Bana Yaz

Ad

E-posta *

Mesaj *